Eski yıllarda hep bir önceki yıl almanak’ında yer alan kişisel hedeflerimi alarak başlamıştım. Ve ne kadarını yapmışım, yılı başlarken ve bitirirken kafa olarak aynı noktada mıyım karşılaştırmıştım. Ancak geçtiğimiz yıl almanak yazmamışım. (Yazmadığımı hatırlamıyorum da) Bir önceki yıl da Mayıs’da yazmışım. Şu an da Ocak’ın sonu olduğunu ve yeni idrak edişimi düşünürsek gerçekten gerekli mi yoksa boşa zaman mı kaybediyorum (mesleki yıpranma – her yerde productivity, efficiency aramaları 🙂 ) bunu yazmaya çalışarak diye bir kendimi sorguladım. Aslında hayır, hatta daha önceki yılları okuduğumda da neler yapmışım neler hedeflemişim önümü daha net görebiliyorum. Keşke geçtiğimiz de yıl da yazsaymışım ama geçmişi değiştiremeyeceğimize göre önümüze bakabiliriz.
Geçmişi değiştiremediğimiz gibi etki alanımız dışında gelişen olayları da değiştiremeyiz, ama nasıl tepki vereceğimizi değiştirebiliriz. Ok Elif evet tüm eğitimlerde zaten bu anlatılıyor diyebilirsiniz, ama kendimiz bile bazen ağzımızdan çıkan, verdiğimiz öğütü, uyulması gereken kuralı hayatımıza uyarlamakta zorlanırken, genel geçer bir kuralı uygulamakta da zorlanabiliriz. Bu yıl bana hayat bunları hatırlattı. John Lennon’ın dediği gibi “Life is what happens to you, while you’re busy making other plans”. Planlarımızı yeniden planlamakta ne kadar esneğiz, ne kadar dayanıklıyız o zaman görebiliriz. 2022 içerisinde, 2 farklı konuda, 2 zor dönemden geçtim. Çok zor muydu, bu herkes için değişken. Kesinlikle farklı yönlerim gelişti, empati yeteneğim arttı, bazı konularda esneklik anlamında gidecek yolum olduğunu gördüm. Olayların detayına girmeyeceğim ama bilenler nelere vurgu yaptığımı anlayacaktır. 😀
Zor bir dönem atlattığınızda, kimin için değerliyim ve kim benim için değerli, neyi ne için istiyorum, hayattaki gerçek önceliklerim neler soruları daha net parıldıyor 🙂 Ağır bir başlangıç oldu ancak her şey her zaman güllik gülistanlık olmak zorunda değil, tüm yaşadıklarımızdan ne öğrendiğimiz(öğrenim olarak görüp görmediğimiz) önemli!
Tüm dünya olarak pandeminin etkilerinin giderek azaldığı ancak bununla beraber pandemi sonrası psikolojik savaşla yüz yüze geldiğimiz, yılın ilk yarısında yüksek turn over rate’lerin olduğu, 2. yarısında global ekonomik krizin başladığı, büyük ölçekli işten çıkarmalarla, sınırsız bir enflasyon artışına uyum sağlamaya çalıştığımız garip bir yıl geçirdik. Herkes gibi ben de belli ölçüde payına düşenleri almış oldum.
Şimdi biraz başa saralım 😀
2022 yılına, ailemin evinde maaile beraber geçirdikten sonra yakın arkadaşlarımla Sapanca’da minik bi hafta sonu tatiliyle başladım. Uzun zamandır görüşememiş, birbirimizi çok özlemiş, hepimiz için bol kahkahalı çok refresh bir yeni yıl başlangıcı olmuştu. Her yıl tekrarlayalım desek de mesafeler yine durumu zorlaştırdı. Tatilden en çok kalan anı ise ateş yakmaya çalışmalarımız yakamayışlarımız, önemli olan eğlenmek tabi. Bazılarımız eğer yana ateşi söndürmekten çok keyif aldı ve bazılarımız da sonuçta önemli olan eğlenmek diye buna müdahale etmediyse sorun yok bence. 😀
Sapanca’dayken kolumdaki minik kabarıklıkları soğuktan sanırken döndüğümde artmasıyla doktora gidince gül hastalığı adı verilen bir hastalık olduğunu ve kendi kendine geçeceğini öğrendim 🙂 Sebebi yok, stresten olabilirmiş. Bilmeyenler için ilk önce daha büyük bir tane çıkıp, birkaç hafta sonra minik minik artarmış. İlk çıkanın adı madalyon. Bulaşıcı değil, sadece rahatsız edici. İlk çıkan çok stresli bir anımda aniden boynumda bir şeyin kaşınmasıyla beraber farkettiğim başlangıçmış. Yazıyı yazmaya başladığımda bu anımın bu sene olduğunu bile unutmuştum. Her şey anı doğru yönetmek üzerine, bi yıl önce stresli gelen bir durum, bir sene sonra öyle gelmeyebilir.
Bu sene haftada en az 1 kere(Pazar sabahları) düzenli meditasyon (Calm) yapmaya, düzenli kitap okumaya, düzenli spor yapmaya (son dönem İstanbul’da pek olamadığım için aksadı, online alternatifler arıyorum) başladım. Uzunca bir dönem düzenli İngilizce dersi aldım. Daha önceki yıllarda da almıştım ama bu sefer tek bir hocayla çalıştığım için daha iyi sonuçlar elde ettim.
Bu sene içinde izlediğim favori dizim Bold Type. 3 kız arkadaşın hayatla, işle mücadelesi ve çok bilge patronlarının şahane durum yorumları üzerine.
Bu 4’lüyle(sağ alt) favori mekanımız Boncuk House’da oldukça çok buluşup herşey üzerine goy goy yapmak şahaneydi, ta ki 2si biz bi Amerika’yı deneyelim diyene kadar 🙂
Sonunda evde bir odayı çalışma odası olarak design ettim. Kesinlikle konforum da arttı, odadan çıkınca işten çıkmış hissiyatı da paha biçilemez. Başka bir anımda burayı fotoğraflayacağım yazının devamında. 😀
Bu sene topluluklardan konuşma anlamında uzak kaldım, ama uzunca bir süredir envanter topladığım ve yazmayı planladığım yönetici olma sürecim ve sonrasındaki ilk dönemde kendimi geliştirmeme daha doğrusu gelişim bitmeyen bir döngü geçiş sürecimi daha kolay yaşamama faydalı olan kitap, eğitim, makale ve anılarımı toparlayarak ilk İngilizce mini serimi yazdım 🙂 Eski yazılara doğru giderseniz bulabilirsiniz. Bu sene için hedeflerimde olan bir konuydu ve tamamlayabildiğim için kendimi
Hemen ardından bir başka şaşkın, mutlu ne desem duygularımı tam ifade edemeyeceğim bir olay yaşadım. Google her sene kadınlar gününde bir grup kadının hikayesini rol model olması için blogunda paylaşıyor. Ve bu sene yani 2022 o yer almak ister misiniz mailini ben de aldım. Ayrıca yazıda yazdığım mini yöneticilik yolculuğu blog yazım da yayınlandı. Bu senenin benim için kariyerimde en anlamlı anlarından birisidir.
Pandeminin etkileri yavaş yavaş giderek azalıyordu, ama psikolojik olarak da alışmak gerekliydi bu sürece. Monday Hero kurucuları yakın arkadaşlarım şirketi Amerika’ya taşımayı deneme kararı almıştı yaz başı. Biz de maceralarının başında peşlerine takıldık. Çok komik anılar var, hep beraber şifonyer filan kurduk. Onlara burada girmeyeceğim. Birkaç tatili de birleştirip 3 haftaya yakın kaldık. San Francisco, Los Angeles, Vegas, LA Vegas arası route 66’yı takip ettiğimiz bir road triple son dönemin yaptığım en iyi tatillerinden birini yaptım diyebilirim. Aşağıda en sağdaki pek sevgili canım arkadaşım ehliyetini evde(Türkiye’de) unuttuğu için route 66 ve SF sonrası gezinin şoförü olarak, şoförlük kariyerimde level atladım. Döndüğümde 1.5 ay fln sırt ağrılarım sporla zor geçti. Sanıyorum bu kadar direksiyon sallamaktan olabilir. Beyaz yakalı için 3 hafta tatil nadirdir. Çok yorgun olduğum bir dönemde, mental olarak çok rahatlamış olarak geri geldim. Bi yerde 3-4 günden fazla kalınca oranın ritmine, insanların nasıl yaşadığına, neler yaptığına daha çok dikkat ediyorum. Hem farkları hem farklılıkları da daha çok idrak ettiğim bir Amerika gezisi oldu. Tabi sınırsız sayıda fotoğraf var ve seçmek çok zor. Çok da abartmadan 2 fotoğraf paylaşıyorum, ilki arkadaşlarımızın geçici tuttukları evin ortak terasında, 2.si de Vegas’da rasgele bir kahvaltıcı.
Milyon tane anı var tabi o 3 haftada ama sadece aşırı yer etmiş bi tanesini anlatmak istiyorum. LA’dan Vegas’a gidicez, nasıl gitsek hani zaten tüm gün yolda geçecek bari değsin, bakıyoruz alternatiflerimiz neler bloglara filan. Oaa dedik tamam route 66’yı takip edelim. Bi tane hazır çizilmiş rota da bulduk mapsde harika. Ama sonra farkettik ki orjinal rotada değiliz, rotadaki büyük şehirlere uğrayıp gidiyoruz. Yok dedik, çıktık bi yola orjinal yolu takip edelim. route 66 yazısını gün batımında filan çektik, hava kızarmış. Şahane fotoğraf yakaladık, mutluyuz. Sonra baktık ki gittiğimiz yolun devamı yok, kapalı. Zaten tek şerit, tren hattına paralel bir yol. Ordan bi geri çark ettik. Route 80’di galiba paraleli yine, tek gidip geliş bi yol var ona bağlandık. Tabi bu arada da hava tamamen karardı, çölün ortasından geçen tuhaf karanlık yolda devam ediyoruz. Bu arada orjinal rota, mola filan da verince 11-12 sa sürüyor, onu da es geçmiyim tabi. Baya bi zaman geçti, mola yeri yok. Yol hiç görünmüyor. Aralarda kamyonlar var sadece ama onlar da hız sınırına takmadan gidiyolar, bi de biz işte. Dedik burda bişi olsa bizi kimse bulamaz, hız sınırını filan boş verelim. Takıldık bi kamyonun peşine o kaç basıyosa biz de o kadar basıyoruz. Çünkü yolu aydınlatıyor, ortalık zifir zindan, dönüyor sürekli yol, ne olduğu belli değil. Öyle takıldık gittik 😀 Ta ki Vegas’a girmeden hemen önce içerisinde kumarhane de olan bir benzinlik bulana kadar 😀 Zaten benzinimiz de bitmeye yakın artık. Acıktık da. Sa 10 filan sanırım. İçinde mc donalds da vardı. Benzin aldık, yemek yedik. İçerde korku filmlerinden fırlamış, yüzleri aşırı buruşuk, dişleri dökülmüş kumarhane işleten tuhaf çift bizle muhabbet etmeye çalışıyor 😀 Arabada yemeğimizi yiyip, otelimize geçtik. Yine olsa yine yaparım, güzel maceraydı, aralarda tüm şehirlerde durduk, kovboy kasabasına filan uğradık, geç kalmışız kapanmış ama olsun biz uğradık sonuçta. Teknik olarak hala tek parçayız. Bu da böyle bir anıdır.
İleride kendime de bir hatırlatma olması için her şehirde nerelere uğradık bir özet de ekliyorum. SF’de 2 gün şehir merkezinde gezdik, Napa Vadisine şarap tadımına gittik, Silikon vadisinde dolandık ve benim kişisel olarak en çok merak ettiğim yerlerden biri olan Yosemite’e(kapak fotoğrafı) gittik. LA’de Santa Monica Pier ve Venice Beach’e kadar aradaki sahiller, Hollywood Walk of Fame, Griffith Observatory, Beverly Hills, Malibu sahiller roadtrip, Universal Studios, Pasadena’dan başlayarak route 66 road triple Vegas’a geçiş. Vegas’ta Strip ve Freemont caddeleri, tabi adeta her biri ayrı bir Avrupa şehrinin merkezi gibi olan kumarhaneler turu, günü birlik Red Rock Canyon ve Death Valley turuyla kapanış. Show’lar, partiler herkes farklı şeyler ekleyebilir Vegas’da tatiline tabi.
Benim senemin nasıl geçtiğine devam etmeden burada bir ülkenin durumundan da bahsedebilirim. Tatilden döndüğümüz Pazar’ın ertesi Pazartesi’si yani 23 Mayıs, Avrupa’da büyük startup’lardan layoff haberleri gelmeye başladı. Aynı hafta Getir’in layoff açıklaması da geldi. Son dönemde hepimizin şirketlerinden çok fazla kişi e-ticaret sektörüne geçiş yaptığı ve giderek artan bir e-ticaret hatta daha doğrusu instant-delivery sektöründe layoffların hızlanması hepimizi sektörün nereye gittiğine dair tedirgin etmişti. Yazıyı okuyup da comment yapacak olanlar için evet sebepleri vs biliyorum, yeri olmadığı için detaya girmiyorum ama belki de benim idrak ettiğim an o hafta olması sebebiyle bende çok net bir şekilde izi durmakta. Sonra da tabi günümüz malum şu an tüm büyükler de dahil ciddi küçülmeler oldu. Sektör bazlı değil, genel olarak tüm it’de. Finans daha az etkilenen alanlardan biri oldu şimdiye kadar ama önümüzdeki dönem neler getirir, ona göre şekillenecektir.
Yazın geri kalanını minik gezilerle, çoğunlukla hafta sonu bi yerlere kaçarak geçirdim. Adalar, Bursa yazlık, Çanakkale Küçükkuyu, Bozcada, Edirne ve son olarak da alakasız olacak Madrid’le yazı sonlandırdım. Sonrasında biraz aileme yardım etmem gereken bir dönemde daha sabit bir kapanış yaptım 🙂 Tabi her birinin kendi içinde maceraları var.
Çok sıcak bir yaz geçirdik, birkaç kere adaya kaçtık dolayısıyla. Bi tanesinde Amerika kaçaklarından biri az bi erken dönmüştü, tabi sonra geri gittiler. Deniz’i çok özlemiş, en yakın neresi var. Hadi Burgaz’a gidelim dedik, geldi daha 2-3 gün oldu olmadı. Arı soktu 😦 İlk sokuşuymuş, ne paniktik. Buz aramamız, vapuru yakalamaya çalışmamız, sonra dönüp hiç bişi olmamış gibi balık ekmekçiye gidişimiz 😀
Tabi tatilleri bağlasam filan da 3 hafta tatilin 2 haftası yıllık iznimdi, oldum olası farklı kültürler, şehirler görmek benim için yaz tatili yapmaktan daha ilgi çekici olmuştu ama tabi hiç yapmadan da olmaz. 😀 3-4 bir hava değişimi napsak, yakın nereye gidebiliriz derken (4 kafadar’ın o an Türkiye’deki 3’ü) Çanakkale olur aslında dedik. Her şeyimiz gibi tatil planımız da son dk olduğu için Çanakkale’de nerelerde yer var aramaya başladık. Tabi çok yer doluydu, sezonun da sonu yaklaşıyordu. Instagram’da rasgele önüme çıkan bir reklam’da Küçükkuyu’da butik bir otel inanılmaz tatlış, kafa resetlemelik duruyordu. Hadi dedik tamam yer varsa buraya gidiyoruz. Çanakkale’de ilk tatilimdi, Balıkesir civarında çok yaptım. Deniz benzer olur demiştim ama yani benzerdi tabi de hava benzer değildi. Çok rüzgarlıydı, sezonun sonlarına da yakın olması sebebiyle birazcık soğuktu da. Bi tatlı tatlı kimimiz az kimimiz çok tatlı/tatsız üşüttük öyle döndük. Ya havası bizi çarptı, ya da daha erken gitmemiz gerekirdi, tam emin değiliz ama bu yazıyı okuyup da gitmeyi düşünen olursa dikkatine. Gitmişken Assos Behramkale’yi, Adatepe köyünü filan da gezdik. Havası, suyu güzel, yediğin için tazecik olan yerler.
Kardeşim bu sene uzmanlığı tamamlayıp, uzman Nörolog olarak Edirne – Keşan’a atandı. Abla kardeş mini bi hafta sonu tatili yaptık Edirne sahillerinde. İtiraf etmek gerekirse hiç de fena değilmiş. Kamp yapmayı sevenler için Gökçetepe tabiat parkı, çok kalabalık ama güzeldi de. Kampçılık benim ilgi alanım değil ama yazıyı okuyup farklı bir yer arayan varsa deneyebilir. Bu arada ben Edirne’nin en çok şarap bağlarını seviyorum. Son baharı es geçmemek lazım. 😀

Yazın son yaz odaklı tatili ise Bozcada’ydı. Şaraplarıyla ünlü Bozcada’yı oldum olası merak etmişimdir. İlkokuldan beri birbirimizin karakutusu olmuşuzdur, canım arkadaşlarımdan biriyle de atladık arabaya Bozcada’ya gittik. İsim vermedim bu sefer kimseye, public ifşa olmak istemiyor olabilir insanlar. Yine işten full kopamadığım bir tatildi açıkçası, hava da dönmeye başlamıştı. Ama sanırım Bozcada’nın her mevsimi ayrı güzelmiş. İkimize de çok iyi geldi. Tabi sezon kapanışı, vapurların azlığı, vapur saatini ayarlayamayışımız vs tatilimizi biraz bloklamış olsa da yine de güzeldi. Sabah yürüyerek gidip kahve almak, Çanakkale’nin tazecik meyve sebzelerinden yemek, her akşamüstü başlayan şarap sohbetleri 😀 Benim kadar öteye atmayın, daha erken bir şans verilmeyi hak ediyor Bozcada.
Eee Elif hani yaz tatili sevmiyordun diyeceksiniz, 2 şey var: vizem yok, döviz farkı çok fazla. 3. gezmeyi seviyorum. 😀
Senenin son tatili ise Madrid. İspanya’yı zaten hep çok sevmişimdir. Yine başka bir arkadaşım(Viyana’da yaşıyor kendileri), offsite event için Madrid’e gidecekti. Zaten merak da ettiğim bir şehir. Vize de çıkarırım, sonra birkaç yere de daha giderim dedim. Onun hafta sonuna doğru Madrid’e gittim ben de. 😀 İlk olarak söylemem gereken, bence Madrid’in hakkı yeniyor. Çok güzel bir şehir aslında ve de çok turistik. Ama Türkiye’de nedense sadece iş için gidilen bir şehir algısı var. Parkları, binaları çok fotografik. Yemekler efsaneydi. Kahve çok seven biri olarak denediğim kahvecilerde kahvelerini sevemedim ama her köşebaşında Starbucks vardı. Şehri hızlı gezmek için freewalking turlara kaydolabilirsiniz.
Bir diğer işle ilgili benim için önemli olan konu ise BBVA’nın #WomenAtBBVA serisinde yer almış olmam. Geçtiğimiz sene Şubat ayında röportaj için soruları göndermişlerdi. Bendeki bilgi intranette yayınlanacağı yönündeydi, birden Linkedin’den BBVA sizi mentionladı bildirimi alınca tatlı bir şok yaşamadım diyemem.
Sene tabi ki sadece bunlardan ibaret değildi ama akılda kalanlar da bunlar. Asıl önemli konu ise 2023 için planlarım neler, her senenin başında hayatımızı nasıl daha güzel geçirmek istediğimizi sorgularız. Hep net olurdum, ama kendimi daha da bi sorgulamam gereken eşikte olduğumu hissediyorum. 35’e son birkaç ay kolay değil 😀 Şu aralar Sheryl Sandberg’in Lean In kitabını okuyorum. “What would I do if I weren’t afraid?” bir chapter bu soru üzerine. Bazen korktuğumuzu bile bilmiyoruz. Okuduğumdan beri çok düşünüyorum. Ya da çok yakın bir arkadaşım, dün bu sene 100 saatlik mentörlük alacağım, çünkü sürekli bundan şikayetçiyim, buna ihtiyacım var dedi. Neye ihtiyacımız var, ne yaptığımızda kendimizi daha iyi hissederiz. Yaptığımızda iyi hissedeceğimizi bildiğimiz ama üşendiğimiz ya da çekindiğimiz korktuğumuz bir şey var mı? Yoksa hiç müdahale etmeden, önümüze ne gelirse savrulup gidiyor muyuz.
Bu sene yeni bir dil öğrenmek istiyorum. Dünyada en çok konuşulan dillerden biri, çalıştığım şirketin grup şirketlerinde çok yaygın ve İspanya’yı çok sevdiğim bir de anlayabilsem ne konuşulduğunu daha çok severim diye düşündüğüm için İspanyolca’ya 2. bir şans vereceğim. Birkaç teknik kitap okumayı planlıyorum, yine okudukça blogda paylaşırım. Gerisi sanırım anlık gelişecek, gezmek okumak keşfetmek, her bir adımımda kendimi biraz daha keşfetmek. Bol aydınlanmalı bir 2023 olsun. 🙂










